25 Eylül 2010 Cumartesi

Kim Ayırdı Sevenleri

Tek forvetin şimdikinin aksine moda olmadığı dönemlerdi. 90'ların son yılları Madrid'te herkesin dikkatini çeken bir ikili vardı: Raul Gonzalez ve Fernando Morientes. Morientes Real Madrid'e Zaragoza'dan gelmişti, Raul ise altyapıdan yükseleli birkaç sene olmuştu. 97/98 sezonunda bu gençler Real Madrid'in hücum hattını Predrag Mijatovic ve Davor Suker gibi önemli oyunculardan yavaş yavaş devralıyorlardı.



Yıllarca beraber oynadılar sayısız başarı elde ettiler birlikte kupalar kaldırdılar. Real Madrid'e duyduğum sempatide Raul - Morientes ikilisinin büyük payı vardır. Bu ikiliyi diğerlerinden ayıran profosyonel ilişkilerinin yanında aralarında sıkı bir dostluğun varlığıydı. Golcülerin egosu yüksek olur ama  Raul'la Morientes'i izlerken kendi attıkları goller yanında birbirlerine yaptıkları harika assistlerle attırdıkları goller bu egoya hiçbir zaman esir olmadıklarının da göstergesiydi. Adeta kardeş gibiydiler biri gol atınca diğeri de en az kendisi atmış kadar sevinirdi.



Birbirlerine hep kol kanat gerdiler. Ancak bu başarılı ikiliye asıl kol kanat germesi gereken Başkan Florentino Perez bunu yapmadı. 2002'de Ronaldo'nun transferi ile bu efsane ikili bozuldu. Morientes'in yerini Ronaldo aldı ya da yüksek maliyetiyle almak zorundaydı. Raul da Morientes de mütevazı oyuncuydular. Los Galacticos projesinde Real Madrid forvetinde iki mütevazı isim fazla gelmiş olacak ki neşteri Morientes yedi. Forma şansı iyice azalınca 2003'te Monaco'ya kiralandı o sezon Monaco'da harikalar yarattı şampiyonlar liginde 9 gol atarak takımını finale kadar taşıdı. Bu performans üzerine eldeki değerin ancak farkına varan yönetim yeni sezonda onu geri çağırdı. Ancak Morientes'in geldiği takım eski Real Madrid değildi. Büyük paralar harcanıp forvete Owen transfer edilmişti. Böyle olunca yine forma şansı bulamadı ve sezonun ikinci yarısı Liverpool'a gitti ve Real Madrid serüveni sona ermiş oldu. Ronaldo, Owen, Eto'o , Van Nistelrooy , Robinho, Higuain iyi oyuncular da olsalar ikili olarak hiçbiri Raul'la Morientes'in yakaladığı uyumu yakalayamadı. Sahada ne yapacaklarını birbirlerinin nefes alışlarına kadar ezberlemişlerdi. Bugün Raul Schalke'de, Morientes ise 34 yaşında futbolu bıraktı. Real Madrid'in bu efsane ikilisini en olgun dönemlerinde keşke ayırmasalardı da bir iki sezon daha onları yan yana izleyebilseydik. Tanju Okan & Nilüfer - Kim Ayırdı Sevenleri şarkısındaki gibi sormak lazım ''Kim Ayırdı Sevenleri'' diye ben flaş transfer yapma adına Florentino Perez diyorum ama şarkı yine cevap veriyor: ''Biz Evet, Evet Biz Kendimiz''. Belki de çoğu zaman takımı için önemli ama mütevazı oyuncuların fonksiyonunu görmezden gelip sırf ismi için yıldız oyuncu alınsın diye tutturan taraftar bakış açısıdır asıl sebep Morientes gibilerin harcanmasına.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Fenerbahçe: 1 - Beşiktaş: 1

Maçtan önce kadrolar belli olunca Beşiktaş'ın bu 11'i Fenerbahçe'yi yenemez ama Fenerbahçe'nin bu 11'i Beşiktaş'a yenilir dedim. Peki beraberlik nerden çıktı? Schuster en büyük yanlışı Aurelio, Nobre ve Nihat'la başlaması oldu. Geçtiğimiz seneki maçları biraz olsun izleyenler rahatlıkla görebilir ki Fenerbahçe'ye en ters gelen adamlar Holosko ve Bobo olmuştur. Özellikle Bobo yerine etkisizlik istikrarı Nobre ile başlaması ibreyi Fenerbahçe'ye döndüren bir etken oldu. Nihat'ı da Aurelio'yu da sahada göremedik. Derken Niang'ın tesadüfi golüyle Fenerbahçe öne geçti. Skor avantajıyla da daha dengeli oynayarak kontraataklarla çıktılar. Fenerbahçe'nin kadro handikapı da her zamanki gibi rakip forvetlerin sevgilisi Bilica'yla ve hataların adamı Selçuk'la oyuna başlanmasıydı. Aykut Kocaman'ın Mehmet Topuz'u ortada Emre'nin yanında değil de ısrarla sağ çizgide oynatması anlamsız. Dia sol kanatta etkili oldu ancak kaçırdığı goller derbi için fazla cömertceydi ve Beşiktaş bu cömertliği beraberliği yakalayarak cezalandırdı. Penaltı pozisyonunda Volkan yüzde yüz hatalı tıpkı Niang'ın golünde topu bir türlü elinde tutamayan Hakan Arıkan gibi. Guti paslarıyla yüksek oyun zekasıyla ilk büyük maçında kalitesini gösterdi. Quaresma ise topu aldığında etrafında sık sık iki rakip gördü ve fazla etkili olamadı. 1-0 'ı yakalayan Fenerbahçe'de ne zaman ki Aykut Kocaman Alex-Cristian değişikliğini yaptı o noktada maç Beşiktaş'a döndü. Kocaman Paok maçında da Emre-Selçuk değişikliğiyle maçın seyrini aleyhine değiştirmişti. Cristian yerine Stoch girse Fenerbahçe de 3 puanı alır giderdi. Beşiktaş için bu beraberlik çok önemli bir kayıp değil neticede derbide deplasmandan bir puanla döndüler ama Fenerbahçe artık seri galibiyetler almaya başlayamazsa ufukta kaos ortamı gözüküyor.

15 Eylül 2010 Çarşamba

12 Dev Adam

12 Dev Adam beklentilerin çok üzerine çıkarak 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda Amerika ile birlikte finale yükseldi ve 2. olarak gümüş madalyayı aldı. Açıkçası Tanjevic yönetiminde önceki şampiyonlara bakıldığında kimse finali mümkün görmüyordu. Slovenya, Sırbistan gibi güçlü ekipleri geride bıraktılar. Tüm takım iyi oynarken özellikle ilk maçlarda Ersan İlyasova ön plana çıkan isimdi. Ancak son iki maçta Ersan kayboldu. Ömer Aşık'ın da iyi oyununu son iki maça taşıyamaması belki de altın madalyaya ulaşamamızda en büyük etken oldu. Aslında finale çıkınca gerek içeriden gerek dışarıdan takıma finale kadar çıkıldı bu da yeter düşüncesi empoze edildi. Bence özellikle de savunma sertliği olarak Sırbistan Amerika'dan çok daha dirençli ve zor bir takımdı. Bence Sırbistan'ı yenmek Amerika'yı yenmekten daha zordu. Oyun tutturamamıza rağmen ilk devre skorun açılmasına izin de vermedik. Ancak gerek bu mental rahatlık gerek de hemen önceki gün oynanan zorlu Sırbistan maçından sonra dinlenme imkanının bulunmaması bizi yıktı. Amerika oyuncularının fiziki üstünlüğünü iyi kullandı. Bunlar da bir yana asıl fark yaratan Kevin Durant'ın olağanüstü performansı oldu. Neticede finalde kaybetik. Tabiki buraya kadar gelmemiz büyük bir başarı ama bundan sonra hedefimiz hep şampiyonluklar olmalı bu noktaya eriştikten sonra geriye gitmemeliyiz. Hıncal Uluç bugünkü yazısında güzel bir noktaya değinmiş. Ligde oynayan amerikalı oyuncuların genelde vasat oyuncular olduğunu ve bizim oyuncularımızın önünü tıkadığını belirtmiş. Federasyon bu konuda gerekli önlemleri alırsa oyuncularımızın aldığı süre ve de milli takımımızın kadro derinliği artacaktır.
    Bu turnuvada önemli bir kazanç Sinan Güler oldu. Müthiş savunması ve dinamizmi ile gerçekten izleyenleri kendisine hayran bıraktı. Ben onu tarz olarak Ömer Onan'a benzetiyorum adeta Ömer'in genç versiyonu.
   Bütün bunlar bir yana 12 Dev Adam arasında fazla süre alamayan Barış Ermiş, Cenk Akyol ikilisinden en az birinin yerine bir Mirsad Türkcan alınsaydı daha da tabanca gibi bir takım olmaz mıydık diye düşünmüyor değilim.
   Her şeye rağmen bu yaz 12 Dev Adam bize kendileri gibi dev bir heyecan, sevinç ve de en sonunda gurur yaşattılar.

Abdülkadir'e Ne Oldu?


Ankaragücü genç takımında oynarken kendisine Chelsea'nin bile talip olduğu söylentileri dolaşan Abdülkadir Kayalı 2009 yılı başında Fenerbahçe'ye transfer olmuş geçen sezonun 2.yarısında ise oynama şansı bulsun diye İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne 1.5 seneliğine kiralanmıştı. İbb'de geçen sene Beşiktaş'la oynanan kupa maçında oynamış ve topu alış-verişleriyle stiliyle göz doldurmuştu. Yalnız bu maçtan sonra bir daha kendisini göremedik. Yine de Valeriy Lobanovski Turnuvası'nda U-20 milli takımımızda yer aldı. Abdullah Avcı gibi genç oyunculara şans veren bir hocanın elinde olması ve İbb'nin pek de geniş bir kadroya sahip olmadığını göz önüne alınca genç futbolcunun forma yüzü görememesi soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Acaba geleceği parlak futbolcular arasında gösterilen Abdülkadir'e ne oldu?