29 Aralık 2010 Çarşamba

Erkut Taçkın - Beyaz Ev





Çoğu kişi bilmese de Erkut Taçkın Türkiye'de rock müzik denince ilk akla gelmesi gereken insan aslında. Rock'n'Roll şarkılarını 1954'te ülkemize getiren, insanımıza sevdiren, tarzıyla sahnedeki havasıyla sağlam bir adam. Hızlı şarkıları daha meşhur olsa da burada 1975'te piyasa çıkmış Beyaz Ev diye bir ağır şarkısı var ki mutlaka dinlemeniz lazım. http://www.youtube.com/watch?v=_CbK1SAjBe0
Erkut Taçkın - Beyaz Ev

bir balıkçı köyünde
seninle bir yaz
o evde kalmıştık
duvarları bembeyaz

o evde geçse bir ömür az
tüter gözümde aklımdan çıkmaz
orada tatmıştık mutluluğu
kaldı uzakta o en derin haz

o ev beni çagırır
gel gör gidemem sensiz

tavandan sarkan balıkçı ağları
yemeğimizi paylaşan o küçük kedi
gözümün önünde daha dün gibi

o evde geçse bir ömür az
tüter gözümde aklımdan çıkmaz
orada tatmıştık mutluluğu
kaldı uzakta o en derin haz

sen güneşin doğuşunu ilk kez o evde gördün
senin yüzünü bir ben güldürdüm
şimdi ise o ev çok uzak
çok uzak o yaz

o evde geçse bir ömür az
tüter gözümde aklımdan çıkmaz
orada tatmıştık mutluluğu
kaldı uzakta o en derin haz

o ev beni çagırır
gel gör gidemem sensiz

hatırladın mı
o balıkcı köyünde seninle bir yaz
küçücük bir evde kalmıstık
duvarları bembeyaz

12 Aralık 2010 Pazar

Ankaragücü: 2 - Fenerbahçe:1


Ankaragücü daha önce kupa maçında da yaptığı gibi 2.yarıda Fenerbahçe'nin üzerine gelerek maçı kazandı. Sestak'ın attığı 2.gol gerçekten jeneriklikti. Bütün sahayı topla geçip 4 kişinin arasından topu bıraktı Volkan da garip bir şekilde seyretti. Fenerbahçe'nin sezon geneline baktığımızda hep ilk yarılarda istediğini yapan ve sonuca giden ikinci yarılarda ise skoru korumaya çalışan çoğu zaman bunu beceremeyen ve oyunu sıkıştıran bir tarzda olduklarını gördük. Aykut Kocaman maç berabereyken veya Fenerbahçe gerideyken oyuncu değişikliği yapma konusunda çok geç kalıyor ve genelde değişiklikleri yanlış yapıyor. Niang'ın fizik gücünde 3 haftadır büyük düşüş olmasına rağmen yerine Semih'i hiç düşünmemesi oldukça şaşırtıcı. Defans yapmasını bilmeyen zorlama sol bek Caner yenilen ilk golde başroldeydi. Andre Santos da o bölgeye çare değil. Aslında sezon başında gerçek bir sol bek almadan lige başlamanın faturasını ödüyor Fenerbahçe.
Diğer can alıcı nokta da skora etki eden oyuncu azlığı. Kanat oyuncuları ve orta saha oyuncuları skora o kadar az katkı yapıyor ki bütün yük en uçta oynayan Alex-Niang'a biniyor. Mehmet Topuz, Stoch, Dia bal yapmayan arı gibiler. Alex ve Niang'a baskı geldiğinde oyunu çözmesi gereken bu isimler maçı çevirecek kalitede değiller çünkü son vuruşlarda çok zayıflar. Hal böyle olunca ilk yarıda işi bitiremeyen Fenerbahçe hep ikinci yarılarda sıkıntı çekiyor.
Her ne kadar yönetimde devre arası transfere sıcak bakmasa da Fenerbahçe'nin transfere ihtiyacı var. Bir de büyük takım olduğunu hatırlamaya..

11 Aralık 2010 Cumartesi

Güzel Sahne


''Bu silahı ne zaman kullanırız bilir misin..
İçimizden birinin sonu geldiği zaman..
Daima bir şölenden sonra olur bu iş..
Önce ziyafet..
Sonra aşk..
Sonra da ölüm..''

7 Aralık 2010 Salı

İyi Ki Leman Sam Var


Leman Sam dün akşam Bahçeşehir Üniversitesi'nde idi. Yine aynı hep bildiğimiz o uzun kızıl saçlarıyla sahnedeydi. Söyleşi adı altında başlayan program sanatçının oldukça samimi davranışlarıyla birlikte kısa sürede arkadaş sohbeti havasına döndü. Hatta sanatçının esprili tarzı zaman zaman bu buluşmaya stand up gösterisi tadı da kattı. Bilindiği üzere ekranlarda fazla boy göstermeyen Leman Sam bu durumdan hiç de mutsuz değil. Gündemde olmamasına rağmen hiçbir sahnesinde, konserinde seyircisinin kendisini hayalkırıklığına uğratmadığını söylüyor. Leman Sam'a  medyada daha çok yer alın sizi takip edemiyoruz diyenler, zahmet edip internetten bakarlarsa onun konserlerinden gayet rahatlıkla haberdar olabilirler. Yani illa medyatiklik değildir bu işin çıkar yolu ya da kendisinin de dediği gibi medyada yer almaması şarkıcının sahnelerden uzak olduğu anlamına gelmiyor.
Leman Sam'ın çocuklarını yetiştirme tarzı ve onlara karşı bakış açısı hakkında söyledikleri dikkat çekiciydi. ''Elbette çocuklarımın dünyaya gelmesinde bir aracıyım ama onların sahibi değilim.'' İkisi de müzikle uğraşan kızları Şevval ve Şehnaz'ı özgür yetiştirdiğini onların da kendisini pişman etmediğini belirtiyor. Genelde Şevval Sam tanınır ama büyük kızı Şehnaz Sam da müzisyenmiş ve 16 Aralık Taksim Mask'ta konser verecekmiş.
Gelelim en güzel kısma..Hoşbeş sohbet derken Leman Sam gelince şarkı söylemeden gitmesi olmazdı heralde. Anladım Ki Hiç Kimse Sen Değil'le başladı Olmasa Mektubun'u yarı Rumca yarı Türkçe söyledikten sonra bütün salonun bir ağızdan söylediği Rüzgar ve Gönül'le gecenin zirvesini yaptı.
Fazla söze gerek yok iyi ki Leman Sam var.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Jolly Joker Balans'tan MFÖ Geçti

























Dün gece Mazhar Fuat Özkan Jolly Joker Balans'ta konser verdi. İlk üç sarkı yavaş başladılar. Repertuar biraz Mazhar Alanson'un film müzikleri ve solo albümündeki şarkılara kaymış. Ama Ele Güne Karşı, Mazeretim Var Asabiyim Ben gibi klasikleşmiş Mfö şarkılarına dönünce ortamı ısıttılar. Mazhar Alanson'la Fuat Güner'in hafiften oturaklı tavrının aksine Özkan Uğur konser boyunca yerinde durmadı kendi coştuğu gibi izleyenleri de coşturdu özellikle de kendi bestesi Olduramadım'ı söylerken. Adamı izleyip sahnedeki enerjisine hayran olmamak elde değil. Ali Desidero -ki bence en güzel şarkılarıdır- çaldıklarında mekan sallandı. Yaşını başını almış Mfö'de şarkının sonunda kolkola girip zıp zıp zıpladı. Şarkıların çoğuna izleyenler eşlik etti ve neredeyse tüm konser boyunca herkesin eli havadaydı. Uzun lafın kısası dün gece Balans'ı dolduranlar Mfö'yle felekten bir gece çaldılar.

MFÖ - Ali Desidero

arkadaşları ali derler ali oturur bizim kahvede
yakmış abayı bir dilbere nefaset bişi fidan boylu
bizim ali pişpirik oynar mfö dinler maç seyreder
dedim ki abayı yakmış kıza bundan haberi yok kızın ama
aliiii ali desidero

kız cok güzel latif şirin hem kitap kurdu hem bir ahu
venüs mü desem afrodit mi eli yüzü düzgün bir içim su
elbetteki feminist bir kız metafiziğe de inanmakta
bir kusuru var yalnız kızın biraz entel takılmakta
optimis hem de pesimis biraz idealizmi de savunmakta
ali desidero aliii ali desidero

teoride desen zehir gibi pratik dersen sallamakta
bazen ben humanistim diyor bazen rasyonalist oluyor
değişik bir psikoloji bir felsefe idiotloji---idiot idiot idiotloji

bizim ali kahveden aynen kız oradan gelip gecirken
gözüne kestirip kafasına takıyor
bu benim diyor dokunanı yakarım
ne yapmalı ne etmeli bir oyunbazlık bir şeytanlık
kıza dalavere mi cevirmeli bu beraberlik nasıl olacak
ikisi de ayrı telden calıyor
centilmence mi yaklaşmalı familyasıyla mı tanışmalı bir bilene mi danışmalı
bu kız sanki bir buzdolabı
aliii ali desidero

ali kahvede oturup duruyor kızın gecmesini bekliyor
hatun kişi görününce köşeden mfö başlıyor aynen kasetten
alii ali desidero
matmazel mfö yü duyar duymaz bir an kendinden geciyor
ha bayıldı bayılacak derken ali kızın elinden tutuyor
ali kız bir klark çekiyor kahvedikiler ınının diyor
ınının ınının ınının ınınının ınının ınınııınııın
aliii ali desidero

kız pardon diyor başım döndü mfö yakar gönlümü
rica ederim gelebilir her genc kızın başına yardım edeyim size istersiniz
evinize götüreyim icabında
"ay nasıl oluur" "ben sizi hiç tanımıyorum ama
hem konu komşu ne der sonra merci giderim tek başıma hahah"
"olur mu ne önemi var" diyor oğlan
"yürüyelim işte ne çıkar bundan
hem sizinle de tanışmışız oluruz
hem konuşuruz şurdan burdan"

"ne kibar cocuk" diyor kız içinden "hem samimi hem vefalı yani
bir imtihan cekeyim şuna diyor serseri mi yoksa bir dahi mi"
"diyor felsefeyi sever misiniz" ali diyor "biz hep dönerciyiz"
"luther" diyor kız ,"machiavelli"
"şampiyon biziz "diyor ali "attığımız gollerden belli".
aliii ali desidero

kız anlıyor ki dünyalar ayrı ali'ye kibarca bir "bye bye"
ali diyor "hay hayyy"
gözü parlıyor aniden kızın,"şeytan tüyü var bu hınzırın"
ali anlıyor ki doğru yolda "hazırım" diyor buluşmaya
kız diyor ki "bu işler narin bugün olmaz ali belki yarıııınn"...
ali desidero aliiii ali desidero.

5 Kasım 2010 Cuma

Flört


Kim Bunlar - Atabarı şarkısını çoğu insan gibi siz de hatırlarsınız. İşte o Kim Bunlar daha sonra değişime uğradı ve Flört haline geldi. Cemiyette Pişiyoruz ve Yalnızlık Mevsimi gibi daha çok meraklılarının bildiği içinde harika şarkıların olduğu iki albüme imza attılar. Ve 2010 yazında Flört'ü vokal ve bas gitarda Ozan Kotra, gitarda Çağatay Kehribar, davulda Timsah (Hakan Çağlar)'dan oluşan son halinde Sevmez Olaydım şarkılarıyla televizyonda tekrar gördük. Şarkı beni ilk anda etkisi altına aldı ve ''Demli'' albümünü baştan sona dinler oldum. Gerçekten 10 şarkısı da birbirinden güzel içinde eskilerin esintilerini barındıran nefis bir albüm yapmışlar. Albümün ilk konserini önceki gece Ghetto'da verdiler sayelerinde 2 saat müzik ziyafeti çektik. Konser sonrası kuliste imza dağıttılar ve tüm samimiyetleriyle hayranlarıyla sohbet ettiler.
İkinci kliplerini Eski Dostum şarkısına çektiler ve konserde ilk kez gösterimi yapıldı yakında televizyonlarda izleriz ama şimdilik ilk klibi Sevmez Olaydım'ı referans olarak verelim: http://www.youtube.com/watch?v=3seUchujrWQ
Flört'ün Demli albümünü mutlaka dinleyin. 





25 Ekim 2010 Pazartesi

İnsanoğlu Guus Misali

Kayserispor-Beşiktaş maçını izlerken tribünde Guus Hiddink-Oğuz Çetin ikilisini gördüm. Aynı ikili haftasonu Trabzon-Gençlerbirliği maçında da tribündeydi. Almanya ve Azerbaycan maçındaki futbol hezimetlerinden sonra sanırım federasyon Türkiye'deki maçları izlememesi eleştirilen Hiddink'e artık maçlara git demiş. İnsanoğlu kuş misali demek ki isteyince bir orada bir burada maçlar izlenebiliyormuş. İyi güzel ama federasyon bu yolu testi kırılmadan önce gösterseydi keşke. Fatih Terim dönemindeki oyuncu rezervinin dışına çıkmayan Hiddink sezon başından beri zahmet edip şu maçları canlı izleseydi de yeni oyuncuları milli takıma monte etseydi. Anadolu takımlarından oyuncuların adı geçince nedense hepsinin kendi takımında her maç 90 dakika oynaması isteniyor istikrar adı altında. Oysa mevcut kadroda takımında oynamayı geçtik sakat olduğu halde milli takıma çağırılanlar bile var. Yeni oyunculara kapılar açılmalı. Sadece Trabzonspor'da bile bir Egemen, Serkan Balcı, Umut Bulut 3 büyüklerde olsa çoktan milli takıma alınmıştı. Bu klişeleri yıkamayacaksa Hiddink'e verilen dünya para boşa gidiyor çünkü 3 büyüklerden karma takım yapmak çok zor bir şey değil.

Fenerbahçe:0 - Galatasaray:0


Maçtan önce genel kanı Fenerbahçe'nin maçı kazanacağı yönündeydi ama derbilerin favorisi olmaz klişesi bir kez daha kendini gösterdi. Maçın tahminlerin aksine hem alt hem de berabere bitmesi en çok iddaanın işine gelmiştir heralde.  Bütün hafta medya rüzgarını arkasına almak Fenerbahçe'yi korkulduğu gibi rehavete sokmuş, iddaada bile kazanmasına çok düşük şans tanınan Galatasaray ise hırslanmış. Dolayısıyla maçın başlamasıyla Fenerbahçe'nin tutuk Galatasaray ise beklenenden çok daha dirençli olduğunu gördük. Fenerbahçe'de vasatın üzerine çıkan oyuncu olmadı. En iyi oyuncunun Yobo olduğunun altını çizmek gerek. Arkasına hiç adam kaçırmadı ve yerinde müdahaleler yaptı. Galatasaray'da ise Pino geldiğinden beri en iyi futbolunu oynadı ve takımının en iyisi oldu. Baros'un yokluğunda forvet eksikliğini kapattı. Fenerbahçe'de Dia-Alex-Stoch-Niang'lı hücum hattınını Galatasaray orta sahada basarak ve top aldırmayarak durdurdu. Stoch ve Niang ikinci yarı biraz hareketlense de Dia tüm maç yokları oynadı. Aykut Kocaman zaten idman eksiği olan Alex'in yerine Semih'le başlasa ilerde daha çok top tutabilirlerdi. Hagi ise Hakan Balta yerine İnsua'yı koyup sol kanadı daha aktif kullanabilirdi. Galatasaray'da Cana-Sarp-Ayhan'lı orta saha rakibe iyi bastı ve oyun bozdu. Orta sahadaki topları genelde bu üçlü kazandı Dia ve Stoch'tan destek göremeyen Mehmet Topuz ve Emre'ye üstünlük sağladılar.
Galatasaray'da Hagi çok yeni gelmesine karşın önce yenilmemeyi düşünerek akıllı bir sistemle oynadı ve oyuncu değişiklikleriyle orta sahayı diri tuttu. Aykut Kocaman ise etki gösteremeyen hücum hattında değişikliğe çok geç giderek saha avantajını kullanamadı.
Galatasaray'ın da son yıllarda derbilerde üstünlük kuran Fenerbahçe'nin de şampiyon olamamalarındaki en büyük etken diğer takımlarla yaptıkları maçlarda kaybettikleri sürpriz puanlar. Bu yüzden derbinin berabere bitmesi Galatasaray'ı Kadıköy'de yıllar sonra galip gelmeye ilk kez bu kadar yaklaşıp da kazanamadığı için Fenerbahçe'yi ise 10 yıllık galibiyet serisini devam ettiremediği için memnun etmese de aslında iki taraf için de büyük bir kayıp sayılmaz.

22 Ekim 2010 Cuma

Beşiktaş:1 - Porto:3


Sakatlıklarla boğuşan Beşiktaş Porto'ya evinde 3-1 yenildi. İlk golü hediye eden Hakan Arıkan'ı milli takıma bile çağırıyoruz ama bu adam topu tutamıyor. 3 Sezon önce Ankaraspor-Galatasaray maçında kurtardığı penaltı gereğinden fazla dikkat çekti ve Beşiktaş'a transferinde fazlasıyla yanıltıcı oldu diye düşünüyorum. Tabii burda elinde Rüştü ve Cenk varken, Hakan'a forma veren Schuster'e de bir selam etmek lazım.
Yıllardır Avrupa arenasında bu görünüşte hiç de havalı olmayan ancak takım oyununu iyi oynayan Porto ve benzeri takımlar karşısında maalesef çaresiz kalıyoruz.
İkinci gol Zapotocny'nin büyük hatasından meydana geldi ki Ertuğrul Sağlam zamanında Avrupa'daki vasat görüntüsünü hatırlattı. Bu bir kez daha gösterdi ki büyük takımın stoperleri çok iyi olmalı. Beşiktaş'ın bu sezon en büyük sıkıntısı stoperde olacak.

Tribünlerdeki halkımız Hulk'ı çok alkışladı. Attığı iki gol de çok şıktı ve gerçekten de alkışı haketti. Özellikle 3.golde İbrahim Toroman'ı perişan edip sol üst köşeye çok klas bir vuruş yaptı.
Beşiktaş'ın golünde Tabata'nın ara pası çok güzeldi. Bobo bildiğimiz Bobo yakaladı mı atıyor daha gelişinden golü atacağı belliydi. Ama keşke bunları maçın 90. dakikasında değil de başlarında yapabilselerdi.

Unutmadan Necip Uysal takır takır top oynuyor yarın kaçak oynayan Aurelio iyileşince formayı ona ikram edip Necip'i kulübede köreltirlerse hem Beşiktaş hem de Türk futbolu kaybeder.

Derbide Öncelik Bayanların

Herkesin aklı pazar günkü Fenerbahçe-Galatasaray derbisindeyken dün derbi heyecanını bayan basketbol takımları bize önceden yaşattı. 18.Cumhurbaşkanlığı kupasında Fenebahçe, Galatasaray Medical Park'ı 75-58 yendi ve kupayı 7.kez müzesine götürdü. Maçın tatsız tarafı tribünlerde çıkan olaylar sebebiyle maçın sürekli durmasıydı.

Rijkaard Dışarı Hagi İçeri


İyi futbolcudan iyi hoca olmaz derler. Rijkaard bu sözü doğruladı ve 1.5 yıllık Galatasaray serüveninde Ali Sami Yen'den Seyrantepe'ye geçemeden kovuldu. Aslında Rijkaard'la Galatasaray'ın baştan beri kimyası hiç uyuşmadı. Özellikle geçtiğimiz sezon tarihinin en kaliteli kadrosunu kuran Galatasaray 3 kulvarda hüsrana uğradı. Başarısızlıklar bir yana Rijkaard'ın kötü gidişatta oyuncuları ateşe atan tutumu hep eleştirildi. Artık Türkiye'ye alıştı başarılı olacak diyen yönetim yeni sezona da Rijkaard'la girdi ancak 8 hafta sonunda aynı yönetim Rijkaard'a kapıyı gösterdi. Rijkaard geçen sezon tüm olumlu şartlara karşın takıma hiçbir katkı sağlayamayarak başarısız oldu. Galatasaray yönetimi yeni sezona Rijkaard'la girmemeliydi. Bu bir tercihti. Kariyerinde Hollanda ve Barcelona olan bir hocaya güvendiler ve yeni sezona da onla başladılar. Ancak 8.hafta Rijkaard'a arkandayız diyenlerin artık git demesi bu tercihi yönetimsel bir hataya dönüştürdü.

Dere geçerken at değiştirilmez ama her şey çok ters gitti ve değişim kaçınılmaz oldu. Peki bu değişimi geçmişteki kısır döngüyle mi yapmak zorundaydı Galatasaray yönetimi? Gündeme gelen ilk isim yine Fatih Terim oldu. Fatih Terim gibi başarılı bir hoca milli takım ve Galatasaray'ın can simidi olmamalı. Terim, yönetimin teklifini reddederek herkesi şaşırttı. İyi de yaptı. Kendi kurmadığı bir takıma 8.haftada gelip daha önceden sıkıntılı maçlar yaşadığı Fenerbahçe derbisi önünde start vermesi çok cazip bir teklif sayılmaz.

Yönetimin ikinci tercihi şaşırtıcı bir şekilde Hagi oldu. İyi futbolcudan iyi hoca olmaz tezine örnek teşkil eden bir başka isimdi Hagi. Galatasaray'daki ilk teknik direktörlük deneyiminde başarılı olamamıştı. Şimdi neye dayanarak takımın başına getirildi gerçekten de ilginç. Galatasaray'ın kadrosu gayet iyi olduğu için Hagi takım kurmakta fazla zorlanmayacak ancak hocalık vasıflarını bu sefer ortaya koymak zorunda. Hagi bugün Türkiye'ye gelecek ve derbide takımın başında olacak. Galatasaray yönetimi takımın başına yanlış bir zamanda yanlış bir isim getiriyor. Anlaşma 1.5 yıllık ancak Galatasaray-Hagi beraberliğinin bu kadar uzun süreceğini sanmıyorum. 2.5 yıllık sözleşme isteyen Hagi'ye 1.5 yıllık sözleşme teklif edilmesi yönetimin uzun vadeli çözümden çok günü kurtarmanın derdine düştüğünün işaretidir.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Almanya:3 - Türkiye:0

Bütün hafta maçtan ziyade Mesut Özil konuşuldu. Kaçan balık büyük olur hesabı iç geçirildi, bazıları da Mesut'un tercihini eleştirdi. Mesut şüphesiz çok iyi bir oyuncu ancak bir Maradona değil. Oynadığı takıma tek başına sınıf atlatamaz. Takım oyununu makine gibi oynayan Almanya'nın bir dişlisi Mesut. Bizim milli takımımızda Almanya'daki görüntüsünü çizmesi çok zor. Bizse elimizdeki değerleri konuşacağımıza hala Mesut'u nasıl kaçırmışız onu konuşuyoruz. Devşirme oyuncularımızdan Hamit Altıntop dışında kim katkı verdi ki bu takıma? Aurelio, Nuri Şahin, Halil Altıntop, Mevlüt Erdinç..Hangisi Almanya'daki Khedira, Podolski gibi katkı sağladı? Hangisi milli takımda Hamit gibi tutunabildi? Merak ediyorum kariyerinde hiçbir önemli başarısı olmayan Halil Altıntop'a kim bu kadar şans tanır bizden başka? Mesela Umut Bulut'tan ne fazlası var bu adamın? Dünkü maçta halini gördük daha önce de gördük fırsat harcamada üstüne yok.

İyi kaleci kötü gol yer derler ancak Fenerbahçe'nin, milli takımın yıllardır kalesini koruyan Volkan Demirel'in dünkü yediği gollere bahane olmuyor bu deyiş çünkü bu tip golleri çok sık yiyor. Kaleci demişken Sinan Bolat milli takıma çağrılmayınca menajeri davet gelmesi halinde oyuncunun Belçika için oynayabileceğini açıkladı. Sinan iyi bir kaleci en azından kadrodaki Hakan Arıkan'dan daha iyi, sonra yine elimizden kaçırdık denmesin de.

Spor yazarları Hiddink'i ligteki maçlara gitmediği için eleştiriyor. Kadro seçimi bu eleştirileri haklı çıkarıyor. Şampiyonlar Ligi ve La Liga'da 11'de oynayan Mehmet Topal kadroda yok. Aurelio, Selçuk gibi formsuz isimler kadroda var enteresan. Yine formda ve düzenli olarak 11'de oynayan Volkan Şen'i de kadroda göremiyoruz. Milli takımımız form düzeyinden ziyade daha önceden tanınan bilinen oyuncuların seçilmesiyle kuruluyor. Madem böyle olacaktı, kadroda bir revizyon, yenilik, gençleştirme yapılmayacaktı niye dünyanın parası Hiddink'e verildi. Bunu Oğuz Çetin de yapabilirdi. Hiddink ismi beklentilerimizi yükseltti ama madem bu oyuna bu kadroya kanaatkar olacaktık niye yerli bir teknik direktörümüze kendini gösterme şansı vermedik Almanya'nın Löw'e verdiği gibi?

4 Ekim 2010 Pazartesi

Şanssız Ben Arfa

Newcastle United formasını giymek için yaz döneminde kulübü Marsilya'ya rest çekmişti Fransız futbolunun genç yıldızlarından Hatem Ben Arfa. Gerekirse antrenmanlara çıkmayacağını hatta bir yıl futbol oynamamayı bile göze aldığını söylemişti. Akabinde Marsilya ne kadar kadrosunda tutmaya çalışsa da sonunda dayanamayıp Ben Arfa'yı Newcastle'a kiralamak zorunda kalmıştı. Hayat ilginç işte, dün Manchester City deplasmanında 7.dakikada De Jong'un müdahalesi ile Ben Arfa'nın ayağı kırıldı. Ben Arfa henüz 4 kez formasını giydiği Newcastle formasından bir süre uzak kalacak. Marsilyalıların ahı mı tuttu ne?


25 Eylül 2010 Cumartesi

Kim Ayırdı Sevenleri

Tek forvetin şimdikinin aksine moda olmadığı dönemlerdi. 90'ların son yılları Madrid'te herkesin dikkatini çeken bir ikili vardı: Raul Gonzalez ve Fernando Morientes. Morientes Real Madrid'e Zaragoza'dan gelmişti, Raul ise altyapıdan yükseleli birkaç sene olmuştu. 97/98 sezonunda bu gençler Real Madrid'in hücum hattını Predrag Mijatovic ve Davor Suker gibi önemli oyunculardan yavaş yavaş devralıyorlardı.



Yıllarca beraber oynadılar sayısız başarı elde ettiler birlikte kupalar kaldırdılar. Real Madrid'e duyduğum sempatide Raul - Morientes ikilisinin büyük payı vardır. Bu ikiliyi diğerlerinden ayıran profosyonel ilişkilerinin yanında aralarında sıkı bir dostluğun varlığıydı. Golcülerin egosu yüksek olur ama  Raul'la Morientes'i izlerken kendi attıkları goller yanında birbirlerine yaptıkları harika assistlerle attırdıkları goller bu egoya hiçbir zaman esir olmadıklarının da göstergesiydi. Adeta kardeş gibiydiler biri gol atınca diğeri de en az kendisi atmış kadar sevinirdi.



Birbirlerine hep kol kanat gerdiler. Ancak bu başarılı ikiliye asıl kol kanat germesi gereken Başkan Florentino Perez bunu yapmadı. 2002'de Ronaldo'nun transferi ile bu efsane ikili bozuldu. Morientes'in yerini Ronaldo aldı ya da yüksek maliyetiyle almak zorundaydı. Raul da Morientes de mütevazı oyuncuydular. Los Galacticos projesinde Real Madrid forvetinde iki mütevazı isim fazla gelmiş olacak ki neşteri Morientes yedi. Forma şansı iyice azalınca 2003'te Monaco'ya kiralandı o sezon Monaco'da harikalar yarattı şampiyonlar liginde 9 gol atarak takımını finale kadar taşıdı. Bu performans üzerine eldeki değerin ancak farkına varan yönetim yeni sezonda onu geri çağırdı. Ancak Morientes'in geldiği takım eski Real Madrid değildi. Büyük paralar harcanıp forvete Owen transfer edilmişti. Böyle olunca yine forma şansı bulamadı ve sezonun ikinci yarısı Liverpool'a gitti ve Real Madrid serüveni sona ermiş oldu. Ronaldo, Owen, Eto'o , Van Nistelrooy , Robinho, Higuain iyi oyuncular da olsalar ikili olarak hiçbiri Raul'la Morientes'in yakaladığı uyumu yakalayamadı. Sahada ne yapacaklarını birbirlerinin nefes alışlarına kadar ezberlemişlerdi. Bugün Raul Schalke'de, Morientes ise 34 yaşında futbolu bıraktı. Real Madrid'in bu efsane ikilisini en olgun dönemlerinde keşke ayırmasalardı da bir iki sezon daha onları yan yana izleyebilseydik. Tanju Okan & Nilüfer - Kim Ayırdı Sevenleri şarkısındaki gibi sormak lazım ''Kim Ayırdı Sevenleri'' diye ben flaş transfer yapma adına Florentino Perez diyorum ama şarkı yine cevap veriyor: ''Biz Evet, Evet Biz Kendimiz''. Belki de çoğu zaman takımı için önemli ama mütevazı oyuncuların fonksiyonunu görmezden gelip sırf ismi için yıldız oyuncu alınsın diye tutturan taraftar bakış açısıdır asıl sebep Morientes gibilerin harcanmasına.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Fenerbahçe: 1 - Beşiktaş: 1

Maçtan önce kadrolar belli olunca Beşiktaş'ın bu 11'i Fenerbahçe'yi yenemez ama Fenerbahçe'nin bu 11'i Beşiktaş'a yenilir dedim. Peki beraberlik nerden çıktı? Schuster en büyük yanlışı Aurelio, Nobre ve Nihat'la başlaması oldu. Geçtiğimiz seneki maçları biraz olsun izleyenler rahatlıkla görebilir ki Fenerbahçe'ye en ters gelen adamlar Holosko ve Bobo olmuştur. Özellikle Bobo yerine etkisizlik istikrarı Nobre ile başlaması ibreyi Fenerbahçe'ye döndüren bir etken oldu. Nihat'ı da Aurelio'yu da sahada göremedik. Derken Niang'ın tesadüfi golüyle Fenerbahçe öne geçti. Skor avantajıyla da daha dengeli oynayarak kontraataklarla çıktılar. Fenerbahçe'nin kadro handikapı da her zamanki gibi rakip forvetlerin sevgilisi Bilica'yla ve hataların adamı Selçuk'la oyuna başlanmasıydı. Aykut Kocaman'ın Mehmet Topuz'u ortada Emre'nin yanında değil de ısrarla sağ çizgide oynatması anlamsız. Dia sol kanatta etkili oldu ancak kaçırdığı goller derbi için fazla cömertceydi ve Beşiktaş bu cömertliği beraberliği yakalayarak cezalandırdı. Penaltı pozisyonunda Volkan yüzde yüz hatalı tıpkı Niang'ın golünde topu bir türlü elinde tutamayan Hakan Arıkan gibi. Guti paslarıyla yüksek oyun zekasıyla ilk büyük maçında kalitesini gösterdi. Quaresma ise topu aldığında etrafında sık sık iki rakip gördü ve fazla etkili olamadı. 1-0 'ı yakalayan Fenerbahçe'de ne zaman ki Aykut Kocaman Alex-Cristian değişikliğini yaptı o noktada maç Beşiktaş'a döndü. Kocaman Paok maçında da Emre-Selçuk değişikliğiyle maçın seyrini aleyhine değiştirmişti. Cristian yerine Stoch girse Fenerbahçe de 3 puanı alır giderdi. Beşiktaş için bu beraberlik çok önemli bir kayıp değil neticede derbide deplasmandan bir puanla döndüler ama Fenerbahçe artık seri galibiyetler almaya başlayamazsa ufukta kaos ortamı gözüküyor.

15 Eylül 2010 Çarşamba

12 Dev Adam

12 Dev Adam beklentilerin çok üzerine çıkarak 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda Amerika ile birlikte finale yükseldi ve 2. olarak gümüş madalyayı aldı. Açıkçası Tanjevic yönetiminde önceki şampiyonlara bakıldığında kimse finali mümkün görmüyordu. Slovenya, Sırbistan gibi güçlü ekipleri geride bıraktılar. Tüm takım iyi oynarken özellikle ilk maçlarda Ersan İlyasova ön plana çıkan isimdi. Ancak son iki maçta Ersan kayboldu. Ömer Aşık'ın da iyi oyununu son iki maça taşıyamaması belki de altın madalyaya ulaşamamızda en büyük etken oldu. Aslında finale çıkınca gerek içeriden gerek dışarıdan takıma finale kadar çıkıldı bu da yeter düşüncesi empoze edildi. Bence özellikle de savunma sertliği olarak Sırbistan Amerika'dan çok daha dirençli ve zor bir takımdı. Bence Sırbistan'ı yenmek Amerika'yı yenmekten daha zordu. Oyun tutturamamıza rağmen ilk devre skorun açılmasına izin de vermedik. Ancak gerek bu mental rahatlık gerek de hemen önceki gün oynanan zorlu Sırbistan maçından sonra dinlenme imkanının bulunmaması bizi yıktı. Amerika oyuncularının fiziki üstünlüğünü iyi kullandı. Bunlar da bir yana asıl fark yaratan Kevin Durant'ın olağanüstü performansı oldu. Neticede finalde kaybetik. Tabiki buraya kadar gelmemiz büyük bir başarı ama bundan sonra hedefimiz hep şampiyonluklar olmalı bu noktaya eriştikten sonra geriye gitmemeliyiz. Hıncal Uluç bugünkü yazısında güzel bir noktaya değinmiş. Ligde oynayan amerikalı oyuncuların genelde vasat oyuncular olduğunu ve bizim oyuncularımızın önünü tıkadığını belirtmiş. Federasyon bu konuda gerekli önlemleri alırsa oyuncularımızın aldığı süre ve de milli takımımızın kadro derinliği artacaktır.
    Bu turnuvada önemli bir kazanç Sinan Güler oldu. Müthiş savunması ve dinamizmi ile gerçekten izleyenleri kendisine hayran bıraktı. Ben onu tarz olarak Ömer Onan'a benzetiyorum adeta Ömer'in genç versiyonu.
   Bütün bunlar bir yana 12 Dev Adam arasında fazla süre alamayan Barış Ermiş, Cenk Akyol ikilisinden en az birinin yerine bir Mirsad Türkcan alınsaydı daha da tabanca gibi bir takım olmaz mıydık diye düşünmüyor değilim.
   Her şeye rağmen bu yaz 12 Dev Adam bize kendileri gibi dev bir heyecan, sevinç ve de en sonunda gurur yaşattılar.

Abdülkadir'e Ne Oldu?


Ankaragücü genç takımında oynarken kendisine Chelsea'nin bile talip olduğu söylentileri dolaşan Abdülkadir Kayalı 2009 yılı başında Fenerbahçe'ye transfer olmuş geçen sezonun 2.yarısında ise oynama şansı bulsun diye İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne 1.5 seneliğine kiralanmıştı. İbb'de geçen sene Beşiktaş'la oynanan kupa maçında oynamış ve topu alış-verişleriyle stiliyle göz doldurmuştu. Yalnız bu maçtan sonra bir daha kendisini göremedik. Yine de Valeriy Lobanovski Turnuvası'nda U-20 milli takımımızda yer aldı. Abdullah Avcı gibi genç oyunculara şans veren bir hocanın elinde olması ve İbb'nin pek de geniş bir kadroya sahip olmadığını göz önüne alınca genç futbolcunun forma yüzü görememesi soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Acaba geleceği parlak futbolcular arasında gösterilen Abdülkadir'e ne oldu?

18 Haziran 2010 Cuma

Fransa: 0 - Meksika: 2

İlk golü attıkları gibi tereyağdan kıl çeker gibi maçı kazandı Meksikalılar. Çünkü karşılarında isim isim iyi bir oyuncu grubu olsa da iyi bir takım yoktu. Bu da Domenech'in eseridir. Kendi pozisyonu sol beki zor oynayan Abidal'i stopere çekmiş, Fransa'da sezonun en iyi adamı Gourcuff kulübede, nereden torpilli olduğunu çözemediğim Govou sahada. Bu takımdan da kazanmasını beklemek biraz zor oluyor haliyle.
Herhalde Fransa'da da böyle eli belinde bekleyen çok insan vardır bu derece kötü oynatılan! bir takımın teknik direktörünü.


Asla küçümsenecek bir iş olmasa da Fransa gibi kaliteli oyuncularla kurulu bir takımı da yönetmek bu kadar zor değildir. Domenech'in ortaya çıkardığı bu vasatın bile çok altında kalan tablo onun kendi yeteneği! olsa gerek. Ama esas hata Domenech'le kupaya giden Fransız futbol federasyonunundur. Bu tabloyu öngörememek söz konusu değildi. Ellerinde Blanc gibi Deschamps gibi genç ya da Tigana hiç olmadı bizim Ankaragücü'nü çalıştıran Lemerre gibi tecrübeli alternatifleri varken gidip de takımı bu adama bırakırsan niye böyle oldu diye sormaya da hakkın yok.
Ribery'i yere göğe sığdıramayan, bonservisine paha biçemeyenler bu turnuvayı bir daha izlemeli. Kulüp takımındaki kadar muhteşem oynamasalar da Messi, Ronaldo, Sneijder gibi yıldızlar bu denli silik kalmıyorlar ülkelerenin milli takımlarında. Ribery çok iyi bir kanat oyuncusu olabilir ama dünya yıldızıdır diyemiyorum kimse kusura bakmasın.
Galatasaray'da geçen sezon fazla katkı veremeyen Dos Santos turnuvada oldukça iyi bir performans ortaya koyuyor. Galatasaray bonservisini almayı ihmal etmese iyi olacak gibi gözüküyor.
Meksika bu skorla Fransa'yı saf dışı bıraktı ve gruptan çıktı diyebiliriz aynı Uruguay gibi. Son maçta berabere kalmaları el ele gruptan çıkmalarına yetecek. Çıkma şanslarının düşük gözüktüğü grupta ilk ikiyi yakalamaları önemli bir başarı.
Fransa: Hugo Lloris, Bacary Sagna, Eric Abidal, William Gallas, Patrice Evra, Jeremy Toulalan, Abou Diaby, Florent Malouda, Franck Ribery, Sidney Govou (Dk. 69 Matthieu Valbuena), Nicolas Anelka (Dk. 46 Andre-Pierre Gignac)
Meksika: Oscar Perez, Efrain Juarez (Dk. 55 Javier Hernandez), Rafael Marquez, Francisco Rodriguez, Carlos Salcido, Gerardo Torrado, Hector Moreno, Ricardo Osorio, Giovani Dos Santos, Guillermo Franco (Dk. 62 Cuauhtemoc Blanco), Carlos Vela (Dk. 32 Pablo Barrera)
Goller: Dk. 64 Hernandez, Dk. 79 Blanco (Penaltıdan)
Sarı kartlar: Dk. 5 Franco, Dk. 48 Juarez, Dk. 49 Moreno, Dk. 83 Rodriguez (Meksika) Dk. 45 Toulalan, Dk. 78 Abidal (Fransa)